Datasets:

deniskaanalpay
/

tts-test2

audio audioduration (s) 12 24.1	text stringlengths 82 346
	Türkiye'nin kripto para borsası Icrytex, teke tek seçim özeli sunar. Değerli izleyiciler, belediye başkanlığı adaylarıyla seçim öncesi sohbetlerimize zahmet ediyoruz. Bu sohbetler belediye başkanlarını rezil etme, vadra etme amaçlı değil biliyorsunuz.
	Sohbet etme ve yapmayı planladıklarını öğrenme amaçlı. Ama tabii görev başındaki belediye başkanlarıyla adaylar arasında da elbette bir ayrım oluyor. Görev başındakilerin daha çok yaptıklarını adaylara ise yapmayı planladıklarını sormayı tercih ediyoruz.
	177 aday vardı. 100 bin üyesi vardı Anadolu Yakası'nda Cumhuriyet Halk Partisi'nin. Koca Anadolu Yakası'da 100 bin üyesi mi vardı? Evet. 14 ilçede 100 bin üyesi vardı o zaman. Şimdi biraz daha yüksek. O 100 bin üyenin 20 binini oyuna alarak 5. sıradan Cumhuriyet Halk Partisi'nin en genç milletvekili olmuştum 2015 yılında.
	8 yıl kadar milletvekilliği yaptım. Son seçimlerde aday olmamıştım milletvekilliğe. Niye aday olmadın sosyal medyada? Olmadığını göstermediler mi? Milletvekillerinin belirlendiği komisyondaydım. Ha, ben size mi gösterirdim kendimi?
	Yani evet, kendi isteğimle aday olmamıştım. Çünkü muhalefette bir milletvekilliğinin yapabileceklerini yaptığımı düşünüyordum. İktidara gelmeliyiz, daha farklı bir şeyler olmalı, yoksa çok monotonlaşmıştı oradaki süreç.
	Böyle bir karar almıştım. O gün tabi seçim sonuçları istediğimiz gibi olmadı ama bugün başka bir fırsatla, başka bir heyecanla yola çıkıyoruz. Bu arada tabi evlendim. Eşim sosyolog. Duygu adı güzel.
	Algı adında bir kızımız var, 7 yaşında bir kızımız var. İlkokul 1. sınıfa gidiyor. Ataşehir'de yaşıyoruz. Hep mi Ataşehir'de yaşadınız? İstanbul'a ilk geldiğimde bir süre yurtta kalmıştım. Ondan sonra 20 yıl aşkın süredir Ataşehir'de yaşıyorum.
	Neredeyse Ataşehir'in kurulduğu kurulada oradasınız gibi bir hissiyat. Kurulmadan daha önce yaşamaya başladık. Ataşehir'de Ataşehir olmadan. 15 yaşında Ataşehir'de, çok genç bir ilçemiz. Çok genç biliyorum. 2009'da galiba belediye oldu değil mi? Evet 2009'da belediye oldu.
	Battal Bey de o günden beri belediye başkanıyız zaten. Siz aslında Ataşehir'in Recep Tayyip Erdoğan'ı devirdiniz. Yerine geçtiniz parti içerisinde belki. Şeyi merak ediyorum, onu soracağım sonra adaylığınıza Ataşehir meselesine döneceğim.
	Cumhuriyet Halk Partisi'nin seçim kaybettiği zaman genelde sizi eleştiriyorsunuz. Sistem çalışmadı, bilgi ve işlem çalışmadı falan filan diye. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi'nde anladığım kadarıyla, partinin akıllı ve iyi organize olan çocuğu bu.
	Bütün bu işleri de o yapsın diye bu işleri size verdiler. Ve bazen iyi gitti işler, bazen... Neydi oradaki tartışma? Tabii seçim kaybedilince öncelikle çok umutlandığımız bir seçimdi. 2023 seçimleri ve kaybedince büyük bir hayal kırıklığı oldu.
	Bu benim için de tam da böyle. Çünkü milletvekili adayı olmamışım. Çünkü icra yapalım, geleceğimiz için çok kritik demişiz. Bu noktada çok üzüldü, bütün vatandaşlarımız üzüldü. Ve orada bir günah keçisi arandı.
	Bugün yine bir Cumhuriyet Halk Partili belediye başkan adayımız var. İstanbul'un giderek gelişen, hatta belki de en hızlı ve en fazla gelişen ilçelerinden Ataşehir'in uzun yıllardır belediye başkanını yapan Battal İlgez'di.
	Günah keçisi aranırken de tabii ki orada biz de Cumhuriyet Halk Partisi'nin olmanın bilinciyle biraz da sessiz kalmamız gerekiyordu iki seçim arasında. Ama sorunsuz çalışan, her fırsatta söylüyorum tıkır tıkır çalışan bir sistemimiz vardı bizim.
	Seçim kazanılınca, 2019 seçimlerinde de aynı sistemi ben çalıştırdım. Ekrem Bey'in seçim kampanyasının tam merkezindeydim. Kimse onursal kahraman demedi. Ama seçim kaybedilince onursal kötü adam dendi. Hatta, siz belki hatırlamazsınız ama ben hatırlatayım.
	2019 seçimlerinde siz bana birini yönlendirdiniz. Arise Erastan hocamız. Hocamız geldi, uzun bir sohbet ettik sizin yönlendirmenizle. Ya dedi, Onursal bunların hepsini yaptınız mı siz? Evet hocam, yapıyoruz dedim. Teşekkür etti, yolcu ettim. O anda şöyle oldu, ben size birini yönlendirdim diye bu işle müdahil gibi alamıyorsunuz.
	Arsev hoca, değerli izleyenler, NASA'da çalışmış bir Türk bilim adamıdır. Ve Ay'a giden uzay aracının, yani Apollo 11'in atmosferi giriş hesaplamalarını o zaman bilgisayarlar bugün kadar gelişmiş olmadığı için elle yapan kişidir.
	Ve NASA'da uzun yıllar hizmet etmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'nin gel, Amerikan vatandaşı ol teklifine her seferinde tersi ederek Türk vatandaşı olarak kalmış ve emekli olduğunda Türkiye'ye gelmiştir. Geçen o seçimlerde, 2019 seçimlerinde Arsev hoca beni aradı ve dedi ki,
	Fatih'cim ben Cumhuriyet Halk Partisi'ne bu oy sayımları ve diğer meseleler, yazılımlar konusunda destek olmak istiyorum. Beni birine yönlendirir misin? Sordum, kim bu işi yapıyor diye. Onursal Bey dediler, öyle yönlendireyim size.
	İnşallah faydasını görmüşsünüzdür. Çok sağ olsun, bizi birilerinin test etmesi çok değerli. Bu açıdan baktığımızda, seçim kazanılınca hiç kimse seçim güvenliğine bakmıyor ama o dönemde hatırlarsınız, Adalet Kalkınma Partisi dedi ki, Cumhuriyet Halk Partisi oylarımızı çaldı. O çaldı, evet.
	2023 seçimlerinde de biz... O kadar başarılı oldun ki, çaldı zaynettiler diyorsunuz. Yani tam öyle demiyorum. Aslında şöyle oluyor, seçimi kaybeden maalesef... Bir suçlu arıyor. Bir suçlu arıyor ve genelde seçim güvenliği burada en böyle flu alan, oraya doğru yönleniyor.
	Ama bizim şöyle aslında net bir tablomuz var. Bizim 973 ilçemizde ilçe başkanlarımız var. 50 bine yakın okul var Türkiye'de seçimin gerçekleştiği.
	Burada görevlerimiz var. Biz bir kanal oluşturuyoruz. Cebimizdeki cep telefonları gibi aslında. Eğer buna bir komut verirse, bu çalışabilir. Ya sesli komuttur, ya yazılı bir komuttur, bir tuşa basmaktır. Aynı şekilde bir sistem oluşturuyoruz. Mesela İstanbul'da bu komutlar, bu bilgiler çok hızlı geliyor ve havuz hızlı doluyor.
	Bu kez aday göstermedi ve yerine Cumhuriyet Halk Partisi Onursal Adıgüzel'i tercih etti. Bugün Onursal Adıgüzel konuğumuz, bu programda Onursal Bey konuğumuz ve hem Ataşehir'de ne yapmayı planladığını hem İstanbul'da genel olarak Ekrem İmamoğlu'nun şansını
	Bursa'da çok hızlı doluyor. Ama Urfa gibi, işte Erzurum gibi, daha periferide kalan ilçelerimizde... Ve partinin daha az güçlü olduğu yerlerde... Tam da öyle. Partinin daha az güçlü olduğu yerlerde daha yavaş bir veri akışı oluyor. Bundan kaynaklı olan eleştiriler işin sonunda dönüp dolaşıp,
	ya sistemsel bir sorun mu oldu diye dönüşüyor. Ama benim en büyük şahidim hem Cumhuriyet Halk Partisi yöneticileridir, hem de 973 ilçedeki ilçe başkanlarımızdır, bilişim sorumlularımızdır. Bir saniye durmamış, tıkır tıkır çalışan bir sistem ve arkasında
	ciddi siber güvenlik uzmanlarının, bilişim uzmanlarının... O zaman şunu dememiz mümkün mü? 2023 Mayıs ayındaki seçimlerde bir hile olmadığı demek mümkün müdür? Seçim gününe sadece bakarsak böyle düşünebiliriz.
	Ama seçim öncesinden bakmamız gerekiyor. Ciddi adaletsiz bir seçim var Türkiye'de. Devlet gücünün kullanılması var. Bir de Türkiye'de sandıkbaşı hileleri var. Sandıkbaşı hilesinden kastım, aslında yaşadık bunu iki seçim ardı ardı olunca... Urfa'nın bir köyünde seçmen açık oy kullandırılarak yönlendiriliyor.
	Bunu yapanlar ortada. Biz bunu şikayet ediyoruz, milletvekilimizi oraya gönderiyoruz. Ama maalesef orada durum değişmiyor. Böyle kentin periferisinde, kırsalında kalan, köylerinde kalan yerlerde
	devlet gücüyle seçmenin oylarının yönlendirdiğini görüyoruz. Bu aslında sandıkbaşı hırsızlığı diyorum ben ona. Orada tutanaklar tutulurken... Çıkanda değil ama sandığa girende hile yapılıyor. Tam da öyle büyük bir baskıyla bu yönlendiriliyor.
	Ve maalesef bu Türkiye'de yaşanan, kayıt altına alınmış bir mesele. Bunu değiştiremiyoruz. Onun için adaletli bir seçim oluyor diyemeyiz. YSK'nın 2019'da aldığı kararlar ortada. Ama sandıktan giren çıkıyor.
	Mesele girenin girende. Mesele girenler ve tutanakların doğru tutulması. Yani sayımı da, yine orada sayım işlemi de biliyorsunuz. Oradaki kurul üyelerinin gözetiminde manuel yapılıyor. O sayım işlemi de eğer doğru yapıldıysa, tutanak doğru tutulduysa...
	Ondan sonrası takip edilebiliyor. Ama seçim öncesi büyük eşitsizlikler var. Bugün de var bunlar. Bugün de var, her zaman var. Merkez medyanın durumunu görüyorsunuz. Merkez medya da öyle. Ben geçen dün, evvelsa akşam şeyden geldim.
	Şehir dışından geldim. Yollarda falan böyle bir şey olamaz yani. Dağ, taş, Cumhurbaşkanı Erdoğan fotoğrafları dolu. İstanbul sınırından girince zaten tepeden aşağı her yer Murat Kurumlu, Recep Tayyip Erdoğan.
	ve organizasyonun nasıl gittiğini kendisiyle konuşacağız. Soracağımız başka sorularda var elbette. Hoş geldiniz. Hoş bulduk, çok teşekkür ediyorum. Ben teşekkür ederim geldiğiniz için umduğumdan çok daha genç bulduğumu söyleyebileyim size.
	Müthiş bir dengesizlik, eşitsizlik var. Belli ki kullanılan imkanlar, sahip olan imkanlar çok farklı. Bir taraftan bir taraftan devlet imkanları var. Ama iktidarlar genellikle bunu yapıyorlar. Özellikle AK Parti bunu hep yapıyor.
	Bu da mücadelenin bir parçası. Gelelim Ataşehir'e. Niye Ataşehir? Ataşehirli olduğunuz için mi? Niye bir büyük şehir değil? Niye bir il değil? Niye Ataşehir? Çünkü siz partide kıymetli isimlerden bir tanesiniz ve görüyorum ki İstanbul'da
	Cumhuriyet Halk Partisi bu sefer elindeki her türlü önemli, değerli iş yapacak ismi sahaya sürmüş görünüyor. Ataşehir tabii benim siyasi hayatımın şekillendiği bir ilçe olduğu için çok
	iyi bildiğim bir ilçe. Şu an biz inanılmaz başarılı bir kampanya yapıyoruz Ataşehir'de. Bu arada hem milletvekilliği dönemlerinden hem siyaset hayatımın ilk yıllarından Ataşehir'in dışarıdan görünen yüzüyle iç yüzü biraz farklıdır.
	Bizim 17 mahallemiz var. Herkes bizi böyle yüksek binalardan rezidanslardan oluşan zanneder. Fakat öyle değil. Tam tersi bizim ciddi bir kırsalımız var. Kırsalda her kesimden yaşayan insanlarımız var ve orada böyle camlarından gözümün
	içine bakan pırıl pırıl gençler, çocuklar var. Onların hayatına dokunmak benim için böyle en heyecan verici mesele. Bana deseniz ki Yağmursal Kadıköy mü, İzmir'de bir yer mi? Ben dönüp yine derdim ki ben Ataşehir'de olmak isterim. Çünkü ben bu evleri çok ziyaret ettim Fatih Bey.
	Kapıyı çaldım. Gittiğimde gördüğüm manzaralar bugün Türkiye'sine yakışmayan manzaralar. Çünkü Türkiye'de ne eğitim, ne sağlık, ne danışmanlık hizmetleri psikolojik anlamda çok iyi yönetilemiyor. Sosyal hizmetler çok iyi yürütülemiyor.
	Evlerde büyük sorunlar var. Aynı zamanda şöyle düşünün. Bir eve gidiyorsunuz. Genelde orada terk edilmiş bir aile var. Babası bazen, annesi bazen terk etmiş. Böyle Yeni Çamlıca mahallemizin arka sokaklarından bahsediyoruz.
	Bir hala sobayla asındıkları bir yer düşünün Ataşehir'de. Kapıyı çalıyorsunuz. Bir anneanne ya da babaanne çocuğu büyütüyor. Çocuğu ve evdeki annenin ya da babanın kesin psikolojik sorunları var.
	Ekonomik sorunları var. Eğitime ulaşamıyor çocuklar. Çocuğunu okula göndermeyen geçen hafta bir anneyle karşılaştım. Ataşehir'de? Evet Ataşehir'de. Çocuğunu okula göndermeyen bir anneyle karşılaştım. Sebebi ne biliyor musunuz? Okulda hamburger etkinliği var.
	Yani Onursal Adıgüzel lafı, adı o kadar uzun zamandır CHP içerisine geliyor ki ben karşımda daha yaşlı birini bekliyordum. Kaç yaşındasınız? Otuz dokuz yaşındayım. Hey maşallah, oldukça gençsiniz. Bir kısa bir anlatır mısınız, Onursal Adıgüzel kimdir, nedir, nicedir?
	Bu devlet okulu. Ve annenin o çocuğa hamburger alacak parası yok. O gün o çocuğu göndermemiş. Ve yarın sizi götürebilirim bu eve. Böyle bir yoksulluk var. Ama o çocukların gözünün içine bakın. Pırıl pırıl.
	1985 yılında Malatya'da doğdum. Ay ay ay ay, 85. Annem öğretmen, babam mali müşavir. Orta öğretimi Malatya'da tamamladım. Sonra Yıldız Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliğini bitirdim.
	Üniversite eğitimi için İstanbul'a gelmiştim. Bu arada üniversite son sınıfta Ataşehir ilçede Cumhuriyet Halk Partisi ile tanıştım. 2008 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'ne üye oldum. 2009 yılında üniversiteyi bitirdim.
	Boğaziçi Üniversitesi'nde master'a başladım. Bu arada siyasette... Master hangi konuda? Yine Endüstri Mühendisliği üzerine ergonomi konusunda bir çalışma yapmıştım. Sonrasında siyaset de çok hızlandı. 2010 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin Gençlik Kolları Genel Merkezi'nde yönetici oldum.
	2012 yılında parti meclis üyesi oldum. 2015 yılında Cumhuriyet Halk Partisi, siz de hatırlarsanız ön seçimle belirlemişti milletvekili adaylarını. Ben de 29 yaşından 30 yaşına giren bir genç olarak ön seçime katıldım.
	Giremeyiz. Bizim orada hareket etme yetkimiz yok. Bizim diğerlerinde hareket etme yetkimizin sebebi şudur. Az önce bahsettiğim 2016'da yapılan protokol ve o protokolde bütün camiler var. Hatta içlerinde 2.Abdülhamid'in yaptığı Yıldız Camii'nin bir gün imamı ve oradaki idari ekip dedi ki
	biz İmamova'dan istemiyoruz artık hizmet. Dedi ki dilekçeyle başvurursanız kurum üzerinden bir dönem başvurdular sonra iptal ettiler. Yani bize yetki verilmediği anda o protokol dahilinde olmayan bir yere... Yani İmamova Camii'ye gidip bakım yapamayız. Hem bakım yapamayız hem de bu tarihi eserdir.
	Versinler yetki, yapalım. Böylece şeye mal olduğumuzu hissediyoruz ama. Yani bu alana tümüyle mal olmuş bir... Hakim olduğunuzu rakibinize kabul etmiş oluyoruz. Artık bu noktaya gelmiş oluyoruz. Peki geçelim, bırakalım onu.
	Şimdi bu anlattıklarınızdan yola çıkarak sizin niçin Fatih'ten aday gösterildiğinizi biraz da anlamaya başladım. Çünkü Fatih bütün bu eserlerin çok yoğun olduğu, hatta neredeyse %70'ine yakın olduğu Üsküdar'dan...
	Üsküdar'la beraber herhalde büyük bölümü bu alanlar... Üsküdar bu düzeyde değil. Üsküdar bu düzeyde değil evet ama Üsküdar'da da var. Çok yoğun orada. Orada çok yoğun. İlber Hoca'nın bir fikri vardır. Der ki divan yolundan başlayarak özellikle Kariye Camii'ne kadar olan bölge tamamen insandan mümkün olduğunca...
	İkametten arındırılmalı ve burası boydan boya koruma altına alınmalıdır diye bir fikri vardır. Şimdi siz belediye başkanı adayı olarak Fatih'le ilgili ne düşünüyorsunuz? Fatih hakikaten bence İstanbul'un en korunması gereken 3-5 yerinden bir tanesi, incesinden bir tanesi.
	En azından önemli bir bölümü. Fatih'de şöyle toprağa elinizde kastığınız tarih fışkırıyor. Elinizde kastığınız farklı inançların mabetleri, farklı kültürlerin yapıları fışkırıyor. Sizin belli ki uzmanlık alanınız bu konu ama belediye bambaşka bir iş.
	Belediye olarak, belediye başkanı olarak hangi ufukla hareket edeceksiniz? Şimdi üstadım 570 yıldır Fatih'in fethettiği topraklar buralar. Ve bizim medeniyetimizin bir özü, çekirdeği ya da vitrini diyeceğimiz yer neresiyse bu Fatih.
	Bu bir taraftan medeniyet vizyonu mimaride kendini gösterir ama yani somut eserde kendini gösterir ama o aslında semboldür. Arka planında insan ilişkilerinden kentleşmeye, onun sosyal dokusuna kadar bütün medeniyetin özünü taşır.
	Biz ilk dakikadan itibaren şunu anlatıyoruz. Bir, burası bizim medeniyetimizin beşiği mi? Beşiği. Burayı herhangi bir ilçe gibi sıralamaya koyabilir miyiz? Hayır. Burası bir ilçeden daha fazla bir şey. O zaman birincisi, herhangi bir ilçeden bahsetmediğimiz için ben de bir ilçe belediye başkanı adayı olmuş olduğum duygusuyla hareket etmiyorum.
	Birincisi, biz başka bir konudan bahsettiğimiz için ben de ilk söylediğiniz cümleye geri dönecek olursam aslında klasik bir ilçe belediye başkanlığı adaylığına talip değilim. Zaten İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde yaptığım görev bir ilçe belediye başkanlığıyla kıyaslandığında oldukça yüklü.
	Ondan katbekat daha yetkili ve ağır bir konuydu. Bu konuda böyle bir arayışımız yok ama Fatih söz konusu olduğunda burada olağanüstü bir medeniyet özü var. Sıkışmış bir alanda bütün sembolik yapısıyla bir sosyolojik kentsel bir alandan bahsediyoruz.
	Bu kadar basit bir konu değildir. Tarihi esere kimin yetkili olup kimin hükmedeceği çok açık yasayla hükümle nettir. Ama bir şey söyleyeceğim. Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye'nin en köklü kurumu. 1048 kuruluşu, 1000 yıllık kurum.
	Eğer dünyaya biz Türkiye'nin özetini göstermek istersek göstereceğimiz yer Fatih. Fatih. Yani diyelim... Emin olduğu için anlayınca tamamen Fatih. Muazzam işte Tarih Yarımada'daki surların bu tarafında zaten olduğu gibi denizde sınırlı bir alan.
	Üstadım ben şu an Türkiye'nin göğsünü gere gere dünyaya gösterecek bir medeniyet sembolü olmadığı, bu hale geldiğini düşünüyorum. Anıtlarımız orada. Ecdat yapmış. Bunun bizden önceki medeniyetlerin yaptıkları büyük anıtlar da ortada.
	Tüm görkem ile. Zaten İstanbul'un büyük iddiası da bu. Anadolu'nun ve Türkiye'nin de iddiası bu. Türkiye'ye her cümlede biz jeopolitik konumundan ve tarihsel öneminden bahsederken aslında çevre medeniyetlerin, kentlerin hepsinin önüne geçen bir kentten bahsediyoruz.
	Yani Kafkaslar'da, Balkanlar'da, Orta Doğu'da, Anadolu'da, Kuzey Afrika'da İstanbul'dan büyük bir kent teknik olarak yok. Buradaki bütün büyük kentler bir yere kadar yetiştirir, ondan sonra İstanbul'a gönderir insanını, tekniğini, bilgisini, parasını.
	Aynen, İstanbul büyük kulüptür, diğer kulüpleri oyuncu yetiştirir, İstanbul'a yollarlar. Özetlediğiniz gibi. Ama bu bir tarihin motorudur, bir lokomotiftir. Onu iddia edebilmeniz için o enerji alanı aynı dinamikte çalışması gerekir.
	Yani onun mekansal karşılığı bu iddiada kalabilmesi gerekir. E şimdiki Fatih'e bir bakalım böyle mi? Bir, İstanbul'da gayrimenkul değerinde şu an Fatih... Yerlerine sürünüyor. 27. sırada. Yerlerine sürünüyor. 3'te değil, 5'te değil, 10'da değil.
	Şimdi birincisi böyle bir iddia olamaz. Yani merkez dediğimiz yer Bağcılar'dan düşük, Başakşehir'den düşük, Zeytinburnu'ndan düşük, Gazi Osmanpaşa'dan düşük. Eski Varoş dediğimiz yerden daha düşük değeri var Fatih. Demek ki yer değiştirmiş bir şey var ve bu klasik olarak o noktaya düşmese bile bazı şeyleri kaldırsak iyice düşecek.
	Yani Sultanahmet Bölgesi'ni, Kapalıçarşı'yı falan kaldırsak iyice düşecek. Demek ki bazı alanlarıyla aslında yer değiştirmiş. Bir çeşit Varoş'a dönüşmüş. O değerler olmasa Varoş olacak. İkincisi, her 4 haneden birinin açlık sınırının altında yardım istediği bir ilçe durumunda.
	Ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde sadece tarihi alanları değil, 9 daire başkanı yönettim dediğimde bu bilgilerin tamamıyla 4 yıldır, 5 yıldır uğraşıyorum. 27.800 hane Fatih de bizden yardım istiyor. Böyle bir medeniyet çekirdeği olmaz.
	Dünyada böyle bunun bir örneği yoktur. Yani 4 haneden bir tanesinin açlık sınırının içinde yaşadığı bir Fatih'ten bahsediyoruz. Olağanüstü bir sosyolojik çöküntü. Yine aynı yerde şöyle bir hakikat var. Eminönü Bölgesi gibi, ekonominin turizmin 14 milyon turistin geldiğinde Türkiye'nin turizm gelirinin %40'ını tuttuğu yer,
	Kültür Bakanlığı, bizim kat kat üstümüzde yetkileri olan ve gücü olan bu alanlarda ve bütçesi buna ayrılmış kurum. Diyanet İşleri Başkanlığı. Ya bu üç kurum bir Ayasofya'nın temizliğini, bakımını yapamıyorlarsa... Onu da bize versinler, biz yaparız.
	Kapalıçarşı çevresinde biliyorsunuz, el arabalarıyla devletin Merkez Bankası'nın para satın aldığı bir yer. Bütün gastronomi ve diğer merkezleriyle otelcilikle beraber buranın devi, elektronik ticaret bir dönem hala burada altyapısını tutan alan.
	Doğu Bank ve diğerleri. Fakat geri geliyorsunuz, Karagümrük, Zeyrek, Balat, Cibali, buralarda yoksulluk, geleceksizlik ve kapalı evrende yaşayan toplum yapısıyla beraber entegrasyonu dibe vurmuş bir kent.
	Kentin böyle üç bölümü ayrılmış olduğu, bence ne yazık ki siyaset ricitliğinin bir mekanı siyaseten kodlamanın getirdiği hasarların tamamını almış bir Fatih. Şimdi bu ekonomiden faydalanamayan, geleceksiz, yoksul bir Fatih'i üretmiş, yönetilemeyen, temas kurulmayan bir yer.
	Fatih Bey dünyanın neresinde vardır? Bakın Urfa, Dara, Antik Kenti'nin bazı görüntüleri vardır. Şu kadar çocuklar koşar gelirler, turistlere rehberlik yaparlar. Yaşam onun beraberinde getirir. 14 milyon turistin geldiği bir yerde bazı yerler hiçbir turizm bölgesinde yaşadığının farkında bile değil.
	Oranın ekonomisinden, faydalarından, entegrasyonundan. Gençler mesela öyle bir vizyonda değiller bile. Gelecek kaygılarıyla hareket ediyorlar. Halbuki yanı başlarında gündelik yaşamda hiçbir şey yapmasalar para kazanacakları bir evren var.
	Şimdi bunun yanı sıra üçüncü bir veri söyleyeyim. Nüfus verisi. 2011'de 440 bin Fatih'in nüfusu. Bu nüfus ben göreve başladığımda yani ben istifade edip adaylığımı ortaya koyduğumda 368 bindi.
	Gerilemiş. Gerilemiş. 70 bine yakın kayıp ama aradan iki ay geçti 356 bine düştü. 12 bin daha gitti. İki ay daha. Şimdi güncel veriyi kullanıyorum ben. Yaklaşık 90 bin insanın kayıp olduğu bir yer.
	Evler yerinde durdu. Nereymiş bunlar? Fatih bir kere parayı bulanın kaçıp gitmek için fırsat kolladığı bir yer haline durmuş durumda. Yani insanların geldiği değil insanların kaçtığı bir yer. Tabii ki eskiden Ağadoğlu'dan güçün ilk durağı Fatih'ti.
	Taşı toprağı altın İstanbul denilen yer Fatih'ten başka bir yer değildi orası. Şimdi bu 90 bin nüfus kaçtı? 100 bin nüfus. Dört haneden bir tanesi. Her dört kişiden birinin gittiği bir yer ama yerine daireler boşalmadı.
	Nüfusunun sayısı... Yani şimdi bir insanlık dramına karşı vicdanımız toplum olarak çok yüksek. Zaten bu toprakların acılarının arka planda da kendi yaşadığı dramlar vardır. Ama hep anlattığım bir şey.
	Restorasyonunu da yaparız, bakımını da yaparız. Ne yazık ki çok nazik bir konu olduğu için şunu söylüyorum. Üzülerek söylüyorum. Yani bu kadar üzerinde ecdat yadigarı koruma duygusu olan bir yeri... Eğer bir yıl içerisinde bakımını da temizliğini de yapamadılarsa...
	Ya 10 sene içerisinde ki daha da sıkışmış bir zaman dilimi içerisinde birbirinden farklı 30'a yakın ülkenin göçmeni bir bölgeye bu da kentin merkezi medeniyetin öze dediğiniz yere bir kamyondan boşaltılır gibi boşaltılır mı?
	Emlak satışlarında 2011-12'de çok hızlı bir şekilde sıcak para girişini teşvik ediyor diye türedi ve fırsatçı bir şekilde emlakların 2-3 katına satıldı. Sonra kiraların 2-3 katına biraz vurgun ekonomisi yapıldı.
	Sadece şu düşünüldü. Para geliyor ya gerisine boşver. Bir şekilde 100 bin nüfus yer değiştirdi. Onu da 100 bin nüfusunu şöyle biliyoruz. 100 bin olduğunu var sayıyoruz. Yani mesela hanelerde kaç kişi oturduğunu devlet bile bilmiyor. Bilmiyor saygı.
	Bilmiyor. Ve bu değiş tokuşta şöyle bir durumla karşı karşıya kaldık. Bir bardak su düşünelim. İki ya da üç kaşık çorba kaşığı tuz attılar içine. Diyor ki bu suyu iç. Şimdi bizi insanlığı ayrımcılık ya da başka şeylerle suçluyorlar ama Fatih'de yaşanan
	konu bu değil. Fatih'de gerçekten entegrasyon ya da ne olduğunu bilebilmekten aciz bir vatandaş tepkisi var. O da diyor ki ya ben üst komşumu bilmiyorum, yanımı bilmiyorum. Eşimi çocuğumu teslim ediyorum. Bu kişilerin Afganistan'dan bir katil olarak gelip gelmediğini bilmiyorum.
	Bir terörist grubun parçası olup olmadığını bilmiyorum. Sorunu sadece Suriyeli göçmenin çok ötesine geçmiş durumda. Mesela Fatih bölgesinde ciddi anlamda tacik yerleşimi var. Tacik yerleşimini ben şeyde bulamıyorum Fatih Bey.
	Yani gezerken sahada ben tacikleri göremiyorum. Mesela Afganları görüyorum. Ekmek satıyorlar, mantı yapıyorlar falan. Küçük ekonomi. Diyorsun ki bu insani şeyle gelmiş çalışıyor ama göremediğimiz unsur çok tehlikeli. Çünkü biliyorsunuz havalimanı saldırısında, geçenlerde kilise saldırısında.
	Hep tacikler var. Hep tacikler var ve tacikler İstanbul üzerinden uluslararası terörist hesaplaşmanın ringine çevirdiler burayı. Yani Türkiye ile ilgili olup olmamasına da bakılmaksız. Burası bunun podiumu oldu. Gün sonunda şöyle bir özet var.
	Bunu söylemek zorundayım. Uluslararası, Orta Doğu'nun, Balkanların, oranın, buranın, nerenin savaşının sonucu varsa, bir uluslararası antlaşmalarla ne olduğunu bilmediğimiz antlaşmaların karşılığında Fatih bölgesi bunların depolama alanı olarak pazarlanmış durumda.
	Ejdat yadigarı... Peki ne yapabilirsiniz bundan ilgili? Şimdi şunu söylemek çok önemli. Birincisi, 2022 yılında oluşmuş bir genelge var. Burada ikametin engellenmesi. Evet. Seyrekleştirme. İş çok noktaya geldiği için bu açıklama yapıldı.
	Hakikaten ben söyleyecek söz bulamıyorum. İBB onu da yapar. Bize yetki versinler. Diyorsun ki, bizden yetkimiz olmayan bir işi talep etmesinler veya yetkimiz olmayan bir işi yapmamakla itham etmesinler. Yetki versinler, yaparız.
	Şimdi bir veri söyleyeyim. Fatih'teki yabancı nüfus 36.800 diye açıklandı. Şimdi 36.800 dendiğinde sayıldığını ve kayıt altına tutulduğunu ve güvende hissediyoruz. Aslında sayılan bir şey yok. 368.000 demiştim ya nüfus.
	Onun yüzde 10'u hesabı. Ve bu ben 100 gündür sahada bunu sürekli anlatıyorum Fatih Bey. Sonunda bunun karşılığı İçişleri Bakanlığımızdan geçenlerde bizzat Bakanımız Ali Yerlikay'a açıklama yaptı. Dedi ki, Fatih'te 100.000 göçmen vardı.
	Bakın 100.000 göçmen kendisi söyledi. Ve biz söyledikten sonra bu rakama geldiler. Bunun 60.000'ini deport ettik. 40.000 kaldı. Ve toplantının özetinde şunu öne çıkardı. Böyle bir zamanda neden İçişleri Bakanlığı bir ilçeye bu kadar öz ilgi duydu?